Nerede kalmıştık ? Evet farklı örgü şekilleri var mesela ansxenekki dedikleri bir tür vardı ki ben henüz onu örme aşamasına gelemedim. Çünkü çok zor, 5 şişe ayriyeten bir de tığ ekleniyor ve birden fazla iple örülüyor. Bu çorap diğerlerine nazaran çok daha değerli :)
En yaygın renkleri aşağıdaki resimdeki gibi.. Vee annemin göz nuru :)
Kendimizle Baş Başa
12 Eylül 2013 Perşembe
Çorap örmek Rize'de çok eskiden gelen bir gelenek.. Tabii çoğu şeye olduğu gibi artık pek önem verildiği söylenemez. Ama günümüzde hala kızların çeyizlerinde yerini koruyor.. Özellikle kızlar bekarken çorapları örer ve sonra evleneceği kişinin en yakınlarına hediye olarak verir..
Yörelere göre farklı farklı çorap örme türleri var, biz babaannemde de fazlasıyla gördüğüm ve annemin de öyle ördüğü lazca oxoşveri adını alan iki ayrı iple ve 5 şişle örülen çorap türünü genellikle örüyoruz.
Annemin ellerine, kollarına sağlık :)
Uzun zamandır yazmıyordum..
Şimdi babaannemin yolunda yürüyorum onun gibi hayatım boyunca çorap örmeyi, sevdiklerimin ayaklarını ve kalplerini ısıtmayı istiyorum..
30 Kasım 2012 Cuma
Uzaklarda olmak, acı
verir insana..
Kendimden
biliyorum. Hele ki özlemek varsa o daha fena. Ne kadar uzakta olduğun fark
etmez uzaktaysan özlersin ki yanındayken bile özlediğin insanlar var.
Sevdiğin ve
özlediğin insanlar da orantılıdır genelde. Çok ya da az sevdiğin insanlar fark
etmez işte hepsini özlersin. Birden ufacık bir anı gelir aklına o çok az
sevdiğin insanla ilgili, özlersin. Ama bunlar bazendir. Hele ki o çok sevdiğin
insan hiç çıkmaz ki aklından günün her
saati onu düşünürsün. Hayattaki en ağır iştir özlemek, 7/24 onu onu düşünmek; en çok
sevdiğin insanı..
Özlersin..
Özlersin..
29 Kasım 2012 Perşembe
Özdemir Asaf- Kendimizle Baş Başa
İlk dizelerime, Blog'umun
adını verdiğim ‘’Kendimizle Baş Başa’’, Özdemir Asaf’ın aynı adlı denemesinden bir
bölüm alarak başlamayı uygun gördüm J
Söze bir başkasının
bir sözünden başlayıp kendimizle baş başa kalınca ne hallere girdiğimizi
görelim. O söz: << Güzellik gözdedir. Bakılan şeyde değil. >> Kendi
kendimizle baş başa kaldığımızda oturup gülemeyiz. Sonra deli derler adama. Düşünürüz.
Ve o andan itibaren keder başlar. Ta eski günleri hatırlarız. Sanki, mesela tramvayda vakit geçirmek
isterken, vapurda canımız sıkılırken hatırlayıp işi bitiriversek olmaz. İlle odamızda
veya insansız ve sessiz bir yerde düşünerek kederleneceğiz. Haydi eski günleri
hatırlıyoruz. Bari iyilerini, neşelilerini düşünsek! Ona da hiç yanaşmayız. Zaten
istesek de hatırlayamayız. Tavrımızda fena şeylere karşı o kadar susuzluk var
ki hiçbir şey yapamasak yarınki ihtimalleri davet ederiz .
Biz, yalnız başımıza
talihsiz, cefa, eza çeken insanlarız. Bizden daha aşağıları var mı ? Onlar ne
yapıyor? Düşünmeyiz ki. İlle kendimiz. İlle kendimiz.
Güzellik bakılan
şeyde olmayıp bakan gözde olunca insana hiçbir şey ilave etmiş olmayız. O şu
demektir ki, çirkinlik de, bakılanlarda değil bakan gözdedir. (Bakmak gene ne
ise. Ya görmek de işe karışsaydı. Daha fena olacaktı.) Madem ki iş gözden
başladı ve güzellikten geçip, çirkinliklere takıldı. Artık fenalıkların
hakimiyeti başlamıştır. O her şeyin başı olan fenalıklar..
Yalnızlığımızdan
kurtulacağımız halleri düşüne dururken kara hayatımızı (!) da resmetmeye devam
ederiz. O, bize kimsenin elini uzatmadığı, alakalarımıza önem vermediği, sevgilerimizi istemediği hayatımız.
Halbuki onlar da bizim gibi düşünmektedir. Tıpkı, karşılıklı iki sahilde
birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar oldukları ve yalnızlıktan içleri sıkıldığı
halde aynı zamanda ayrı ayrı << o bu sahile geçse de biraz
neşelensem>> diyen iki insanın hareketten uzak durması gibi.
Evet her insan
yalnız. Ve hepsi de aynı şekilde bir başkasını kendisine hayatı, saadeti,
getirecek olanı bekliyor. Halbuki hayat da, saadet de kendilerindedir. Kimse,
kimseye onu götürmeye yanaşmıyor. Egoistliğinden mi diyorsunuz. Hayır. Sakın böyle
bir şey aklınıza gelmesin insanların egoist olmadığı iki veya üç halden biri
muhakkak ki vaziyetidir.
Değil << kendimize
bedbaht, başkalarıyla mesut>> binler arasında bile kararsızız.
Başkasının bize getirmesini beklediğimiz sevgiyi biz ona götürebilir, başkasının bize vermediği alakayı biz ona gösterebiliriz. (Onların buna layık olup olmadıkları gene bizim bileceğimiz iştir.)
Başkasının bize getirmesini beklediğimiz sevgiyi biz ona götürebilir, başkasının bize vermediği alakayı biz ona gösterebiliriz. (Onların buna layık olup olmadıkları gene bizim bileceğimiz iştir.)
5.9.1945 Çarşamba
Hakkımda
1993 yılı mayıs ayında Rize'nin Çamlıhemşin ilçesinde doğdum. İlk öğrenimime Topluca İlköğretim Okulu'nda başladım. Maaile İzmir'e taşındıktan sonra öğrenimime Balçova 80.yıl Orhangazi İlköğretim Okulu'nda devam ettim. Buradaki öğrenimimi tamamladıktan sonra liseyi yine Balçova'da olan Nevvar-Salih İşgören Lisesi'nde bitirdim. Nasıl geçtiğini bilemediğim, güzel bir 4 yıllık lise hayatından sonra üniversite hayatıma başladım. Şimdi 4 yıllık bir üniversite hayatı için Erzurum'dayım. Atatürk Üniversitesi'nde Bilgi ve Belge Yönetimi 1. sınıf öğrencisiyim.
Hayatımın yarısı Rize'de diğer yarısı İzmir'de geçti.
Şimdi başka bir yarıdayım; iyi bir arşivist olmak için :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)